Alternatif bir iktisat ders kitabı: Mim Savaşları

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Alternatif bir iktisat ders kitabı: Mim Savaşları

Yazı: 13 Melek
ÖNCEKİ Yerel, adil, temiz, sağlıklı gıda: Bükoop SONRAKİ Müzikte sokak hafızası

Adbusters ekolünün elinden çıkma Mim Savaşları: Neoklasik İktisadın Yaratıcı İmhası kitabı, Metis yayınevi ve Express dergisi işbirliğiyle Türkçeye kazandırıldı. Kitabın çevirisine el atanlardan 13Melek, kitabın işaret ettiği fikirleri özetledi.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 

Metis yayınevi ve Express dergisinin işbirliği ile küresel İşgal Et hareketlerinin fikri ilham kaynaklarından olan Adbusters ekolünün imza attığı Mim Savaşları: Neoklasik İktisadın Yaratıcı İmhası adlı kitap Türkçeye kazandırıldı.  Bu yazıda, Haziran 2013 Gezi Direnişi’nde kaybettiğimiz canlara ithaf edilen çeviriye el atanlardan biri olarak kitabın işaret ettiği belli başlı fikirleri özetlemeye çalışacağım. Mim Savaşları kendini alternatif bir iktisat ders kitabı olarak konumlandırıyor. Zira kapitalizm bugün bir krizden geçmekte. İktisatçıların modelleri aciz, türlerin soyunun tükenişini, kaynakların yok oluşunu, iklim değişikliğini açıklamıyor. Bir bilim olarak inanırlığını yitiren neoklasik paradigma dağılırken yerini daha kaotik ve davranışsal bir paradigma alıyor. Üniversiteler bu değişime ayak diriyor ve akademinin içerisindeki muhalifler marjinalleştiriliyor.

Image

Değineceğimiz ilk kavram "borç". İçinde yaşadığımız ekonomi bir borç ekonomisi. Bankalar, ana akım akademisyenler ve kamu uzmanları ekonominin gerçek ödeme becerisini hesaplama zahmetinde bulunmadı. Zengin olmanın en hızlı yolunun borçlanıp banka kredileri sayesinde fiyatları gittikçe artan gayrimenkûller, hisse senetleri ve tahviller satın almaktan geçtiğine basın-yayın kurumları ve düşünce kurumları aracılığıyla inandırıldık. Bunun sonucu bir çöp ekonomisi oldu, kamusal denetim ve denge aygıtları işlevsizleşti, bu aygıtlar bizzat yüksek finansın eline verildi. Borçlanma toplumların en zengin kesimlerinin kayıplarını vergi mükelleflerinin sırtına yüklemek için kullanılan bir araca dönüştü. Oy veren halkların arzularını göz ardı ederek oluşturulan ulusal borçlar sadece siyasî değil hukukî olarak da yumuşak bir zemine oturmakta. Halklar ayaklanır ve borçlanmaya onay vermezse bu borçlar altlarına imza atan iktidarlarla birlikte yok olabilir. Bu öneri aslında tarihsel bir kırılmaya da işaret etmiyor, zira Babil hükümdarları, Mısır firavunları ve Roma imparatorlarının ilk yaptığı icraat hep borçları sıfırlamak oldu.

Borçlanma olgusu dolaylı olarak ekolojik krizimize de bağlanıyor. Borca dayalı parasal sistemin en temel kurallarından biri bileşik faiz kuralına göre mütemadiyen büyümek. Ancak bir de bilim öncesi çağlardan miras aldığımız bir madde-enerji sistemi mevcut. Madde-enerji sisteminin belli bir miktarda katlandıktan sonra büyümeyi sürdürmesi imkânsız ve tüm göstergelere göre bu evrenin sonuna yaklaşmaktayız. Neoklasik iktisat serveti para ile ölçme geleneği sebebi ile insanlığı büyümeye mecbur etti ve parasal sistem gevşek bir eşleniklik üzerinden madde-enerji sistemi üzerinde kontrol sahibi oldu. Parasal sistem servetin kendiliğinden arttığı izlenimi yaratsa da gerçek servetin sınırları sebebiyle imkânsız bir kendiliğinden doğuş hâline tekabül ediyor. Varoluş bize güneşin hediyesi ve dışsal bir enerji kaynağının ve fosil yakıtların yokluğunda tutulduğumuz parasal büyüme sendromunun anlamsızlığı aşikâr.

Neoklasik iktisat neden iklim değişikliği olgusunu görmezden geliyor? Salgınlar, kıtlıklar ve doğal âfetlerin insafına bırakıldığımız uzun bir tarihsel süreç sonrası insan maharetine dair gelişen hissiyat, doğal kaynakların tükenmez olduğu yanılsaması ile birlikte, insanın hikâyesinin doğal dünyadan ayrık bir şekilde yazılabileceği inancını pekiştirdi. İktisat bilimi de bu dünya görüşünü hevesle benimsedi. Nüfustaki âni yükselişler kaynak azlığına dair endişeler doğursa da neoklasik iktisatçılar serbest piyasanın daha verimli bir üretime ve tüketime yol açacağını insanlığa temin etti. Ancak ekolojik ayak izimiz dünyanın taşıma kabiliyetini aştı. Ekolojik ayak izinin dayandığı fikir insanoğlunun doğaya tâbi olduğu ve bu anlayış ana akım iktisadi düşünce biçimlerinden tamamıyla soyutlanmış durumda. Mevcut iktisadi paradigma insan topluluklarını yalıtılmış bir biçimde inceliyor, tüketimi sürdürmek için gerekli kaynak ve atık maliyetlerini göz ardı ediyor. İşte bu parasal sistem ve doğadaki madde-enerji sisteminin arasındaki uyumsuzluk düşünce biçimimizi felç ediyor. Soyut kavramlardan çıkıp güncelliğe gelmek gerekirse bir soru soralım: İstanbul'un kuzey ormanlarını ve su havzalarını yapılaşmaya açmak gerçekten bir ekonomi gelişmeye mi tekabül ediyor?

İktisat bir azamileştirme disiplini. Tüm iktisadî modellerin temelinde kapitalist bireyin kârları azamîleştireceği düşüncesi mevcut. İktisat disiplini uzun süredir denetimsiz azamîleştirmenin yol açtığı maliyetleri göz önüne almadı. Artık bu kavram üzerinden düşünemeyiz. Tüketimi ve dolayısıyla iktisadî mânâda büyümeyi azaltmamız, belki de büyümeyi sıfır noktasına indirgememiz elzem. Bu, iktisatçılar için de disiplinleri hakkında düşünmek için sıfır noktasına dönmelerini gerektiriyor. Kolay bir şey olduğu iddiasında değiliz ancak durağan durum ekonomisine geçiş üzerine kafa patlatmak zorundayız zira ekonomik büyüme diye tâbir edilen şey hiç de ekonomik olmayan bir hâl almış vaziyette. Parasal sistemin niceliksel genişlemesinin çevresel ve toplumsal maliyetleri üretim menfaatlerinden daha hızlı artıyor ve bizleri zenginleştirmek yerine yoksullaştırıyor. Şu söz neoklasik iktisadın derin yanılsamasını özetliyor: "Katlanarak artan bir büyümenin sonsuza dek sürebileceğine inanan biri ya delidir ya da iktisatçı."

Image

Neoklasik iktisadın eleştirilmesi gereken bir yönü de bugün üniversitelerde öğrencilere dayatılan mantık manyaklığı. Profesyonel iktisat dergileri sayfalarca süren matematiksel formüllerle dolu. İktisat teorisyenleri tüm mesailerini yeni matematiksel modeller geliştirme adıyor, istatistikçiler veri setlerin, türlü cebirsel fonksiyonların içinde yoğuruyor. Şu hâliyle iktisat havada uçuşan bir teorik sistemden ibaret ve gerçek dünyada neler olduğu ile çok az bağlantısı var. Bugün iktisat biliminin merkezinde kusursuz çalışan piyasalarda kusursuz bir şekilde tahmin edilebilecek kararlar alan rasyonel ve fayda azamileştirici acınası bir insan taklidi mevcut. Bu yaratık hiçbir zaman bunalıma girmiyor, çevre kirliliği yüzünden hastalanmıyor, duygusallaşmıyor. Oysa bizler bazen fedakârca güdülerle hareket ediyor ve çılgınca şeyler yapıyoruz. Sadece kendi menfaatimizi düşünmüyor, başkalarıyla dayanışıyoruz. Neoklasik iktisat, bilimsel tutarlılığına insan doğasının matematiksel formüllerle açıklayamadığı bir kısmını yok sayarak ulaştı, gerçek sorunlarla değil gizemli teorik problemlerle uğraşan bir disiplin hâlini aldı. Oysa iktisat biliminin konusu grafikler değil, insanlar. Arz-talep eğrileri akademik despotizm çerçevesinde hakikat olarak yutturuluyor. İktisatçılar modellerine yeniden insani güdüleri ve dürtüleri eklemekle yükümlü. Yoksa tıpkı 2008 krizinde olduğu gibi gerçek dünyadan kopuk soyutlamalar ekonomik aktörlerin cebinde kıymeti kendinden menkûl efsunlar hâlini alır ve yine tıpkı o dönem olduğu gibi gafil avlanmaya devam ederiz.

Tuhaf olan şu: 19. yüzyılda ortaya atılan neoklasik iktisat nihaî zaferine ancak yirminci yüzyılın son çeyreğinde ulaştı. Fizik, biyoloji, astronomi ve benzeri bilimler kalıcı evrimlerden geçti ancak iktisat, ölübilimine ait bir dürtü ile, rehberlik ve ilham almak için düşünsel bir mezarlıktan medet ummaya devam etti. Eğer öğrenciler üniversitelerde tedavülden kalkması gereken bilgileri öğrenmeye devam eder ve gün gelip kendilerini karar alıcı pozisyonlarda bulurlarsa, var olan donanımsızlıklarıyla ne ekonomik ne de ekolojik krizlere çözüm getirmeyi başarmaları olası değil.

Mim Savaşları’nın sloganlaştırdığı üzere "kapitalizm eceli gelmiş bir köpek". Ve bugün bir kavşak noktasında duruyoruz. Ya var olan statükoyu kabullenip bizden sonrası tufan mantığıyla eski paradigmanın bir-iki kuşak daha sürmesini umut edeceğiz, ya da yenilikçilerin yanında konumlanacağız. İktisadın ruhu için kıyasıya bir mücadele sürmekte ve şayet istersek iktisadi düşüncede yaşanması gereken evrimsel sıçrayış mümkün.

Image

ÖNCEKİ Yerel, adil, temiz, sağlıklı gıda: Bükoop SONRAKİ Müzikte sokak hafızası
Bu yazıyı paylaş