Ayaküstü: Girişim şart

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Ayaküstü: Girişim şart

Muhabbet: J. Hakan Dedeoğlu, Ekin Sanaç - İllüstrasyon: Ada Tuncer
ÖNCEKİ Artemis Tasarlıyor, Musa Dikiyor: Mükü SONRAKİ Kısalar

Yeni müzik, yeni heyecanlar ve çeşitlilik için girişim şart.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Ekin: "Promoter". Tam olarak ne demek?

Hakan: Destekleyen kimse. Girişimci. Düzenleyen kişi.

E: Müzik girişimcisi.

H: Her türlü abuk geilyor kulağa maalesef, ama konseri düzenleyen kişi diyerek tek kelimeye üç kelimelik bir karşılık verebiliriz.

E: Tam batmalık iş. Tam bir gönül işi.

H: Fena batmalık hem de... Hele Türkiye'de tam bir kumar; salla zarları, tutarsa.

E: Aslında bu konu üzerine seneler içinde epey bir deneyim ve gözlem yaptık.

H: Baya hem de, iyisiyle kötüsüyle. Çok fena gecelerimiz de olmadı değil.

E: Kesinlikle. Biraz konuya girme sebebimiz aslında buradaki yeni müziklerin organizatörlerle doğru ilişkiyi kuramıyor olması galiba.

H: Tam böyle kurunca cümleyi tek taraflı bir sorun gibi geliyor kulağa

ama öyle değil tabi.

E: Evet, öyle demek istemedim. Sorun, ortadaki ilişkinin kurulamıyor olması.

H: Şöyle ki, özellikle bir yerden yeni müzikler yeşerecekse promoter’lar ve grupların iç içe olmaları gerekiyor... Birbirlerini takip ediyor, destek çıkıyor olmaları gerekiyor. Elbette herkez birbirini sevmek zorunda değil ama dirsek temasının dahi olmadığı bir yerde fazla çeşitlilik bekleyemeyiz maalesef. Türkiye'de hemen hemen tüm sektörlerde olduğu gibi, tandıksan işler yürüyor.

E: Heyecanı yüksek tutmak bunun için çok önemli. Şu festivallerde, konserlerde yeni grup izleme telaşı ve heyecanına doğru çalışmak gerekiyor.

H: Evet sadece grup ve promoter değil, seyirciye de görev düşüyor. Elbette bu tip şeyler "görev" ile olmaz, ama mesela Polonya gittiğimiz OFF Festivali’nde çalan grupların yarısı Polonyalıydı ve gerçekten en yenisinden eskisine aynı miktar insan gidip izledi. Her parçada, bilsinler bilmesinler, deli gibi akış kopuyordu. Tabii ki insanlardan kötü ya da sevmedikleri bişeyi zorla alkışlamalarını bekleyemezsin ama bugün o grubu izlerken alkışlarsan yarın o grup emin ol daha iyi çalacak.

E: İnsanın ilk kez dinlediği bir müzikte heyecan yaşaması tarif edilmez bir keyif be. Mesela senelerce karışık organizasyon ve festivallerde bir "yabancı grup" fantazisi süregeldi. Şimdi doğrudan aklıma yaz başı düzenlediğimiz Şehir ve Müzik panelindeki bir izleyicinin panel sonrasındaki soru-cevap bölümünde yaptığı yorum geldi: “Buradan bir grup gidip Avrupa’da boktan bir yerde 20 kişiye konser verse burdaki basında haber oluyor” demişti. Adam haklı abi! Bu da benzer bir durum. “Yabancı grup” ve “yerli gruba” yapılan muamelenin ne kadar farklı olabildiğini kaç kere gördük yıllar içinde. Bu anlamda değişen bir şeyler olmadı değil, artık daha çok organizasyon ve sahne var mesela yeni müzik için aslında. Eskiden tabii ki çok daha azdı. Ama elbette bunları kurgularken özverili olmak şart, yoksa ortaya keskel alaka organizasyonlar da çıkabilir ve önemli olan yapmak değil. Nitekim konser organize etmenin önemli bir parçası keşif yapmak ve bunun heyecanını yaşamak olmalı.

H: Sonuçta çalabileceğin bir platform olmadığını hissedersen bir grup olarak

neden çalasın ki!

E: Evet, ve bu platformların insanları davet edici, çekici yanları olmalı.

H: Sadece ve sadece kendine müzik yapmak daha çok solo müzisyenlere has olabilirmiş gibi geliyor bana. 4 tip bir araya gelip sadece ve sadece kendileri için çalmazlar herhalde her hafta di mi?

E: Sanmam. Hem de dışarıyı besleyecek bir şey de çıkmamış olur ortaya. Ayrıca aynı konser alanlarından da çok sıkıldım, bunların çeşitlenmesi gerekiyor. Mesela Burgazada'da Ağustos ayında yapılmış olan festivali düşünmek insanın içini açıyor.

H: Di mi.

E: Giden birçok insan sesten şikayet ediyordu ama olsun. Ses, ambiyans ve hissiyat açısından her şey değil, bir yere kadar önemli bir şey. Ses hallolur.

H: Giriş girişe kazanacağız! Daha da fazla girişim olması lazım.

E: Aslında biz bu konuyu en hararetli olarak, tamamını keşif programına göre hazırladığımız Demonation Festivali’ne neredeyse hiçbir organizatörün gelmemesiyle tartışmıştık değil mi?

H: Evet, derdim kimsenin yaptığı işe pati atmak değil ama gerçekten herşey çok fazla tepeden inme, cilalı ve zorlama ilerliyor maalesef.

E: Bize zaten çok iş düşüyor, orası kesin.

H: Aynen, Demonation’da özellikle geçen sene bu konuda büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. 12 yeni yerli grup çalıyor. Bunlardan bazıları gerçekten birçok yeni gruba ilham verebilecek güçte gruplar. Ama tek bir organizatör, promoter ya da her ne ise isimleri, gelmedi. Sanırım daha çok Facebook “like” sayfasına bakıyorlar grupların sahne performansından önce.

E: Doğrudur. Mesela Facebook sayfası olmayan bir grup olmak da baya iddialı bir girişim… Ama heyecan şart. Heyecanı acilen yakalamak lazım.

H: Son olarak ben tembel olduğumuzu da düşünüyorum. Hepimizin… Çok ezbere oynanıyor her şey. Venue açarsın, sponsor bulursun, yabancı ‘hip’ grup getirirsin, çarklar döner, egolar rahatlar falan gibi… Ama gerçekten yeni, sıfırdan, özgün bir şey yaratmak için bir araya gelip çaba sarf etmediğimizi düşünüyorum. Herkesin yerel ve bağımsız üretimleri desteklemesi, sahiplenmesi gerekiyor. Ama zaten şu oturduğum yerden sadece haberlere bile bakınca bunun çok kolay olmadığını anlayabiliyorum. Bence gazetelerin ana manşetlerinin konuştuğumuz konularla baya bir ilgisi var.

E: Hep de vardı.

ÖNCEKİ Artemis Tasarlıyor, Musa Dikiyor: Mükü SONRAKİ Kısalar
Bu yazıyı paylaş