İnsan faktörünü müziğe dahil etmek: LIIMA & GRIZZLY BEAR

Bu yazıyı paylaş
İçerik

İnsan faktörünü müziğe dahil etmek: LIIMA & GRIZZLY BEAR

ÖNCEKİ “Zaman her zaman çok şey öğretiyor”: EZGİ MOLA ve KALBEN (II) SONRAKİ Taner Öngür tarafından doldurulmuş bir plak: Elektrik Gramofon

Yeni albümlerini merakla beklediğimiz iki grup Liima ve Grizzly Bear, sonbahara nefis kayıtlarıyla damgalarını vurdu. Prodüktörlüğünü Grizzly Bear üyesi Chris Taylor'ın üstlendiği ikinci Liima albümü 19824AD etiketiyle; uzunca bir aranın ardından yayınlanan yeni Grizzly Bear albümü Painted Ruins de RCA Records etiketiyle raflardaki yerini aldı. Dostlukları on beş yıl öncesine dayanan iki gruptan, 29 Aralık’ta Garaj’da konser vermek üzere İstanbul’a uğrayacak Liima üyesi Casper Clausen ve Grizzly Bear üyeleri Chris Taylor ve Chris Bear, birlikte yaptıkları Avrupa turnesi sırasında Bant Mag. için müziklerinin yaratım süreçleri üzerine sohbete koyuldu.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Casper Clausen: Bir sorum var. Başta sadece seninle konuşacağımı düşünerek bir soru hazırlamıştım. Müzisyen olmanın yanı sıra bir aşçısın ve kendi yemek kitabını hazırlamaktasın. Liima olarak Finlandiya, Porvoo’daki bir stüdyoda 1982 albümümüzü kaydederken bir yemek esnasında tabak düzeninin önemi üzerine bir muhabbetimiz olmuştu. Et nereye gelir? Garnitürler nasıl yerleşir? Belki aynı mantığın bir şekilde müzik için de geçerli olduğunu düşündüm. Ne dersin?

Chris Taylor: Kesinlikle. Çünkü müzik yaparken farklı katmanlar üretiyorsun ve bu farklı katmanların her birinin farklı dokuları ve yoğunlukları var. Her biri müziği detaylandırarak ileri bir aşamaya getirmeyi amaçlıyor. Böylece seslerin hareket ettiğini hissediyoruz. Hareket ediyorlar çünkü müziğe ufak müdahalelerde bulunuyorlar. Aynı şeyleri yemek yaparken de düşünmek de mümkün. Yemeğin farklı katmanları arasında yer yer yoğunluk yaratırken, yer yer de yumuşak bir kıvam, parlaklık, iyi bir tuz oranı ya da yağ oranı yaratıyorsun. Yemekteki lezzetin seslerle benzeşen bir işlevi var. Bir seviyeden başlayarak onu başka seviyelere taşıyor. Ta ki bu ufak müdahaleler sırayla yemeği bitmiş ekşi, tatlı ya da tuzlu tadına ulaştırana kadar. Yemek yapmak ve müzik kaydetmek bu anlamda aynı sürece işaret ediyor.

C.C.: Prodüktörlük gibi. Albümün insanlar tarafından nasıl algılanacağına yönelik bir çalışma yürütüyorsun. Tüm malzemeleri bestelerde ve albümde bir araya getiriyoruz ama insanlar bir bütün olarak duydukları tınıya göre değerlendiriyorlar. Sen bizim albümümüzün prodüktörlüğünü üstlendiğinde en çok hoşuma giden bizim sound’umuza odaklanman olmuştu. Benim vokallerime ya da Rasmus’un baslarına ayrı ayrı odaklanmak yerine birlikte yarattığımız tınıya yoğunlaşmıştın. Şimdi sizinle birlikte turnedeyken şunu görüyorum ki siz de sound üzerine çok çalışıyorsunuz. Hepiniz bu bilince sahipsiniz.

C.T.: Dördümüzün kesiştiği bir alanın peşinde oluyoruz. Tıpkı Venn şeması gibi. Ve bu alan oldukça küçük bir alan. Dördümüzün de sevdiği çok farklı şeyler ve farklı fikirleri var. Herkesin fikrine aynı derecede değer veriyoruz. Şarkılara yön veren, Venn şemasının ortasında kesişen fikirlerimiz oluyor. Giderek bunu nasıl bulacağımız konusunda daha da tecrübe kazanıyoruz. Mesela Chris’e [Bear] bir şey gösteriyorum, onun hoşuna gitmiyor ve neden hoşuna gitmediğini çok iyi anlayabiliyorum. Ya da örneğin, Dan’e [Rosso] bir şey gösteriyorum ve pek hoşuna gitmiş gibi görünmüyor. Yine neden hoşuna gitmediğini tahmin edebiliyor oluyorum. Ardından şöyle bir süreç geliyor: “Sanırım şöyle olsun istiyorsun. Sana kesinlikle katılıyorum ve şu şekilde daha iyi olmasını istiyorum.” Yani ortada bir boşluk olduğu bariz şekilde görünüyor. Bence Chris müthiş bir davulcu ve Dan de gerçek bir gitar dâhisi. Böylece o boşluklar doldurulabilir. Grubundaki insanlara güvendiğinde tek başına bulabileceğinden çok daha iyi cevapları sana sağlayacaklardır.

Chris Bear: Ses üzerine konuşuyordunuz demin. Albümün tınısını bulmak üzerine... Ben bunun hep peşinde olduğumuzu düşünüyorum ama üzerine çok konuştuğumuz bir şey değil. Biraz da bu sayede büyü korunuyor. Şarkı yazma sürecinde bazı seslere, dokulara ve ritimlere yöneliyoruz ve bir süre sonra bu farklı yapıdaki kararlar birbiriyle kaynaşmaya başlıyor. “Biraz daha şu şekilde duyulmasını sağlasak çok iyi olabilir” diyoruz. Böylece karakter ortaya çıkıyor ve albümün sound’u haline geliyor.

“SOUND’UMUZU İYİ BİR EŞİTLİK VE DENGE KURMAKLA TANIMLIYORUZ. İNANDIĞIMIZ VE SAHİPLENEBİLECEĞİMİZ BİR MÜZİK YAPIYORUZ.”

C.C.: Bir yandan sizin albümlerinizle sınırlı kalmayan, daha da öte bir sound’unuz var. Sonuçta konserlerinizde Horn of Plenty’den de şarkı çalıyorsunuz. Yeni şarkılarınızı dinlerkense başka bir his oluyor. Yıllar içerisinde yaptığınız her şeyi kapsayan özel bir sound’unuz var bence. Size ait bir sound. Elbette her yeni albümde kendinize yeni alanlar da açıyorsunuz.

C.T.: Bizim kafamızda sound’umuzun ne olduğuna dair şöyle bir fikir var: sanırım biraz ucunu açık bırakıyoruz. Onu iyi bir eşitlik ve denge kurmakla tanımlıyoruz. İnandığımız ve sahiplenebileceğimiz bir müzik yapıyoruz. Farklı türlerde bir şeyler yapmaya ya da bir şeyleri ele geçirmeye çalışmıyoruz. Biz sadece yaptığımızı yapmaya devam ediyoruz.

C.C.: Yarattığınız bu evreni çok seviyoruz.

C.T.: Böyle bir evren olması çok güzel bir duygu.

Image

C.C.: Sizi 15 yıl önce ilk kez birlikte turneye çıktığımızdan beri tanıyorum. Konserlerinizde bu uzun sürecin farklı dönemlerinden şarkılar çalıyorsunuz. Grizzly Bear için yeni bir dönem başlamışken sormak istiyorum, sizce bir grup olmak neden önemli? Neden grupları sürdürmeye çalışıyoruz? Örneğin sizin yaptıklarınızı izlemek bana büyük bir keyif veriyor.

C.T.: Chris, Dan ve ben caz altyapısından geliyoruz. Bir noktada hepimiz caz çalmayı bırakmışız ve kısa süre sonra da birlikte müzik yapmaya başladık. Ama ben caz çalmak istemiyordum. Cazın dönüştüğü şeyle ilgili bir hayal kırıklığım var. Ne kadar saygı duysak da onun bir parçası olmak istemiyoruz. O senaryodan bilinçli bir şekilde uzaklaştık. Cazı özel kılan ve bizim de kafayı taktığımız, sahip olduğu bir ruh var. Çok ince bir çizgide yer alıyor. Peki neden iyi hissediyoruz? Çok farklı şekillerde bir etkileşim söz konusu. Başta caz çalmak istememizin de sebebi buydu. Herneyse... Bu çok sık konuştuğumuz bir konu değil ama Chris, Dan ve ben birlikte çalarken ruhumuzun derinliklerinde hâlâ varlığını koruyan özel şey bu. “Cut-out” da bunun iyi bir örneği. Şarkı her çaldığımızda o kadar çok değişiyor ki. Onunla oynamak çok basit. Ne kadar oynarsak da o kadar iyi oluyor. Gerçekten çok eğleniyoruz bunu yaparken. Her akşam başka bir şey ortaya çıkıyor ve bu çok hoşumuza gidiyor.

C.C.: Birlikte ilk turneye çıktığımızda sizin müziği çalma şeklinizde daha önce hiç görmediğim bir özgürlük hissetmiştim. 2005 yılıydı. Birlikte çaldığınız müziği akıcı hale getirmek konusunda harika bir grup olduğunuzu düşünmüştüm. Şimdi aynısını 2 bin kişinin önünde çalışınızı izlerken hissediyorum. Aynı zevki hâlâ alıyorum. İzleyici olarak bana geçirdiğiniz bir duygu bu.

C.T.: Grubu birlikte çalarken görmek izleyici için güzel bir şey. Tıpkı albümdeki gibi çalarsanız çok sıkıcı olurdu. İnsan faktörünü de performanslarımıza dahil ediyoruz. Ne kadar çok edersek o kadar iyi oluyor. Bizi canlı izlemeyi heyecanlı kılan da bu. Bazı bölümler bana hâlâ çok teknik ve zorlayıcı geliyor. Mümkün olduğunca iyi yapmaya çalışıyor insan. Hata yaptığında da dünyanın sonu olmuyor. Bu stresle yaşayamazsınız. Bu da işin bir parçası. İyi bir parçası.

C.B.: Kesinlikle katılıyorum.

Image

 

 

ÖNCEKİ “Zaman her zaman çok şey öğretiyor”: EZGİ MOLA ve KALBEN (II) SONRAKİ Taner Öngür tarafından doldurulmuş bir plak: Elektrik Gramofon
Bu yazıyı paylaş