Kürasyonun ifade ettiği söylemler: Jerusalem In My Heart

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Kürasyonun ifade ettiği söylemler: Jerusalem In My Heart

Yazı: Radwan Ghazi Moumneh
ÖNCEKİ Yırtılan bir gerilimin sesleri: Ben Frost SONRAKİ Çizgilerle: Linda Sharrock

Le Guess Who?, her geçen yıl büyüyerek devam eden yolculuğu boyunca birçok farklı müzisyeni festivalin ortak küratörlerinden biri olmak için davet etti. Bu yıl festival kapsamında Shabazz Palaces, Perfume Genius, James Holden, Grouper, Han Bennink ve Jerusalem In My Heart’ın oluşturduğu özel programlar bulunuyor.

Montreal’de yaşayan müzisyen ve prodüktör Radwan Ghazi Moumneh, kendine has bir müzikal anlayışa ve seslerle özel bir ilişkiye sahip. Geride kalan birkaç yılda festivalde nefes kesen işitsel-görsel deneyimi Jerusalem In My Heart’la birlikte sahne alan Moumneh, bu yıl da festivalin heyecan verici programını bir araya getiren beyinlerden biri. Jerusalem In My Heart’ın küratörlüğünde oluşan programdan yol gösterici detaylar ve ilginç hikâyeleri aşağıda okuyabilirsiniz, üstelik Jerusalem In My Heart’ın kaleminden.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Müzik benim her şeyim. Müzik, yaratmak için, kırmak için, değiştirmek için, yerle bir etmek için, ilham vermek için, heves kırmak için ve güçlendirmek için olağanüstü bir güce sahip.

Le Guess Who? bana 2017 programının ortak kürasyonu için ulaştığı zaman en azından şaşkına döndüğümü söyleyebilirim. Bir müzisyen olarak çalışıyorum ve fazlasıyla turne yapıyorum. Geride kalan 15-20 yılın tamamında festivallerdeydim. Doğal olarak bu deneyimlerden yola çıkarak kendime ait bir fikrim ve programlamaya dair öznel bir izlenimim var. Hafife aldığım bir şey değil, zira bu seçimlerle büyükçe bir söylemin ifade edildiğini hissediyorum. Dünyanın görebildiğim kadarında beni rahatsız eden açılara dokunabilen bir söylemim olmasını istedim. Bunu fazla entelektüel bir hale getirmek istemiyorum ama benim davetimle festivalde çalacak olan bu sanatçılara neden gittiğim konusunda kendime karşı olabildiğince dürüst olmam lazım.

Alanis Obomsawin ve Linda Sharrock, kalbimde gerçekten çok özel bir yere sahip. İkisi de kariyerlerini kendi görevlerine adamış kadınları temsil ediyorlar ve ikisi de kariyerlerinde, bana sanatımı parlatmak için çok daha fazla çalışmam gerektiğini hatırlatan bir “tamamlanmışlığa” ulaştılar. İkisi de etraflarındaki düşmanca çevrenin reddedilemeyecek bir şekilde “oldukları” şey yüzünden onlardan nefret ettiği bir ortama doğmuş olan kadınlar. Kimlikleri ve beraberinde getirdiği politikalar, ikisinin de kadın, sanatçı, güçlü, düşüncesini dillendirmekten çekinmeyen ve inanılmaz yetenekli oldukları gerçeğinin yanında ufak kalıyor. Başaranlar. Yapabilenler. İşleri hakkında bir kavgadan dolayı geri adım adan sanatçılar değiller. Alanis Obomsawin’le 85. yaşını kutlamak için evinde kadeh kaldırdım, aynı zamanda 50. filminin yayınlanmasını kutluyorduk. Yanlış okumadınız, 50. Filmi. Alanis Obomsawin, sesi olmayanların sesini temsil ediyor. İşleriyle Kanada ve ABD’deki Aborjin nüfusun içinde olduğu duruma ışık tutabilen bir Abenaki sanatçısı. İşleri tamamen saf sevgi, kalp ve fazlasıyla geniş olan bir cömertlikle üretiliyor. Tanıştığım için kendimi şanslı hissettiğim ilham verici insanlardan biri ve bu sene festivalde 80’lerde yayınlanan başyapıtı Bush Lady’yi yeniden ziyaret etmeyi kabul ettiği için mutluluktan uçuyorum. Performans yapmayı uzun zaman önce bırakmıştı ve enerjisini muazzam sinema kariyerine yoğunlaştırmıştı. Bunun gerçekleşiyor olması benim için çok önemli bir an ve ben de onun orkestrasını oluşturmak ve yönetmekle görevlendirildim. Tabii bu, eskiden dağları yerinden oynatmış bir kadın için çok da sıra dışı bir şey değil. Bu konseri izlemek çok büyük bir şans. Kesinlikle kaçırılmamalı.

Linda Sharrock’un çok büyük bir hayranıyım. Birçok kişi gibi, ben de onu hayatını kaybeden eşiyle kaydettiği zihin değiştiren albümleri Black Woman ve Paradise ile keşfettim. Bu albümleri ilk kez dinleme deneyimim benim için gerçek bir aydınlanma ve hiçbir kelime söylememesine rağmen çok fazla şey anlatan bir sese bir anda âşık olma durumuydu. Duyar duymaz ona kapılmıştım ve kariyerini o günden itibaren sürekli takip ettim. Performansları bir nostalji yolculuğu ya da 60’ları geri getirmeye kafayı takmış kültürün bir parçası değil. Linda sürekli kayıtlar ve performanslar yapıyor ve yayınladığı her albüm bana ilham vermeye ve beni etkilemeye devam ediyor. Baskıları tükenmiş olan, 2016 çıkışlı üç plaklık son albümü (In) The Abyssity Of The Grounds Gods gibi. Geleceğe dair görüsü büyük bir ilham kaynağı ve ben bencil bir şekilde onunla tanışacağım için çok mutluyum.

2016’da yayınladığı Fetish Bones albümünü hiç dinlemeden ön siparişle aldığım Moor Motherın müziği benim için büyük bir gizemdi. Came’nin paylaştığı kısa videolara tutulmuştum. Bu kısa vinyetlere eşlik eden ses ve spoken word’ler o kadar iyiydi ki hakkında hiçbir şey bilmeden albümü almamı sağladı. Albüm dikkatimi hemen çekti ama onun canlı performansını deneyimlediğim zaman tam anlamıyla büyülendim. Derinlerde bir yerlere dokunan duygusal bir şölen... Öyle ki, hissetmenizi beklediği vadilerce ve dağlarca hissi engellemenize imkân yok. Kesinlikle çok güzel.

Matana Roberts performanslarıyla birlikte derin bir duygusal dünya paylaşıyor. Coin Coin albüm serisi benim için birçok farklı duyguya dokunan sempatik bir sonik yolculuk. Ama onun canlı performansını izlemeden, dinleyicilerine neler vaat ettiğini tam anlamıyla anlayamazsınız. Gerçekten özel bir performansçı.

Her ne kadar iki farklı dünyadan gelseler de Klein ve Dedekind Cut benim için elektronik sample merkezli bir estetiği paylaşıyor. Klein’ın baş döndürücü albümü Only 2016 yılı boyunca merak uyandıran bir cevherdi. O albümü nasıl aldığımdan emin değilim ama bir şekilde benim duymam için yapılmış. Dinlemeye başladığım an içine çekildim. Ondan gelecek bir sonraki şey için gerçekten heyecanlıyım.

Dedekind Cut’ın $uccessor albümü, 2016 yılının bir başka öne çıkan albümüydü. Fred Warmsley’nin müziği bir süredir benim radarımdaydı ve o da sürekli olarak gerçekten harika albümler yayınlamayı sürdürdü. Bu yıl yayınladığı American Zen EP’si dikkat çekici bir yarı-minimal elektronik baş yapıtı. Onu canlı çalarken hiç izlemedim, o yüzden konseri için biraz heyecanlıyım.

Abdel Karim Shaar, Farida Mohammad Ali, Nadah El Shazly ve Toukadime’nin programa dahil olması modern Arap müzik kültürünün farklı açılarını öne çıkarıyor ve beni çok gururlandırıyor. Dört müzisyen de farklı geçmişlerden ve ülkelerden geliyorlar ve hepsi kendi uygulamaları ve sanatlarında farklılar. Abdel Karim Shaar, Lübnan müzik sahnesinde onlarca yıldır bir ikon konumunda ve onun klasik oryantal tarab formuna olan adanmışlığı reddedilemez seviyede. Sahnedeki karizması ve içtenliği her izleyişimde bana dokunuyor. Dinleyicileri güzel ve unutulmayacak bir yolculuğa çıkarma sanatını ustalıkla yapıyor. Pastanın üstündeki çilek de sahnede inanılmaz derecede yetenekli olan kızı Ranine Shaar’ın ona eşlik edecek olması. Festivalden kaçırılmayacak bir konser daha. Yolculuk için hazır olun!

12 yıl önce bir ikinci el müzik dükkânından Farida CD’si (O şeyleri hatırlıyor musunuz?) bulmuştum. Albümün kapağında bir kadının fotoğrafı vardı ve basit bir şekilde Mawal & Maqamat Iraqi olarak isimlendirilmişti. Tek garip olan albümün ismi değildi, görsel ve tasarım da fazlasıyla garipti ve albümü almaya karar verdim. Albümden fazlasıyla etkilendiğimi söylememe gerek yok. Birçok elektronik enstrümanın yer aldığı bir orkestrayla desteklenen hükmedici bir sese sahip. Farklı elementlerin gerçekten tuhaf bir karışımını sunan bu müzik kulaklarımı allak bullak etti ve beni fazlasıyla etkiledi. Kendisi o zamandan sonra birçok albüm yayınladı ve Irak makamının görkemli repertuvarı üzerinde ustalaşmaya yoğunlaştı. Fazlasıyla yetenekli orkestrasıyla birlikte canlı performanslarının büyüleyici olduğunu söylemeliyim. Farida Mohammad Ali eski gelenekler ve yeni dinleyici arasında bir köprü kuran bir ses olarak kendini ispatlamış durumda.

Nadah El Shazly, Kahire çıkışlı Mısırlı bir sanatçı. İlk albümü eylül ayında çıktı ve bana göre o, normalize edilmiş sınırların dışında adım atmaktan çekinmeyen yeni nesil Arap sanatçıların sesi. Onun vokal stili ve tekniği ilk kez bir konserini izlediğimde beni çok etkilemişti ve kendi sınırlarını zorlamaya da devam ediyor.

Toukadime’nin podcast’ine olan takıntım birkaç yıl öncesine dayanıyor. Bölümlerini düzenli olarak dinleyemiyordum ve bu yüzden bu yayınları turnelerime saklıyordum, sanki bu podcast, Krimau & Bachir’in çaldığı müzikleri yoldayken dinlemem, öğrenmem ve analiz etmem için yapılmış. Kuzey Afrika’dan 45’liklere olan takıntıları fazlasıyla geniş ve seçkileri Arap dünyasından akıl uçuran hitleri bir araya getiriyor. Festivalde DJ’lik yapacakları için çok mutluyum ve salonu salladıklarını hayal etmek hiç de zor değil.     

    

Oiseaux-Tempête’yi ilk kez Beyrut’ta çaldıkları zaman duymuştum. Sıradan bir Avrupalı grup, kendisine yabancı olan bir şeyi “deneyimlemek” ve o “lezzetten” biraz tadabilmek umuduyla Lübnan’a gelir. Bu adamlar böyle bir şey yapmadılar. Tamamen etraflarındaki ortama kendilerini bırakmaya karar verdiler ve Beyrut’un harika müzisyenlerinin büyük kısmını albümlerine davet ettiler. Gerçek anlamıyla bir işbirliği. Sonuç, bu yıl yayınlanan Al-An (Şimdi) isimli bir albüm. İsim, bir ay civarındaki Beyrut ziyaretlerinde yaşadıkları şeye bir gönderme. Yalnızca Lübnanlı sanatçılarla değil; şehrin kendisiyle de yapılmış bir iş birliğinin duygu yüklü ve fazlasıyla güçlü bir şekilde belgelenmesi.

Charles-André Coderre, Jerusalem In My Heart projesinin daha iyi yarısı. İlk günden beri işleri beni etkilemeye devam ediyor ve onun masaya getireceği fikirler için her zaman heyecanlıyım. “Film”in yalnızca bir format olarak değil, bir disiplin olarak ne olduğuna dair fikirleri, görüntünün yeniden hayal edilmesi ve taşıdığı duygularla alakalı. Festivalde Granular Shadow isimli yeni filminin galasını yapacak.

Image

 

 

 

ÖNCEKİ Yırtılan bir gerilimin sesleri: Ben Frost SONRAKİ Çizgilerle: Linda Sharrock
Bu yazıyı paylaş