2013'ün müzik açısından önemli 7 ânı

Bu yazıyı paylaş
İçerik

2013'ün müzik açısından önemli 7 ânı

Yazı: Alex Mazonowicz // İllüstrasyon: Tolga Tarhan
ÖNCEKİ 2013'te kaybettiklerimize dair... SONRAKİ Oh Be Sonunda, The Ringo Jets

Şu satırları, şüphesiz tüm zamanların en kötü yılı olan ve hâlâ daha bize elinden gelenin en kötüsünü sunmaya devam eden 2013 yılının sonunda yazıyorum. Yine de en azından, hayatı daha az korkunç kılacak pop müzik hâlâ bizimle.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Önceden de dediğim gibi, müziği seviyorum, hayatta daimi olarak hayal kırıklığı yaratmayan birkaç şeyden biri… Ve şimdi de sizler için, iyisiyle kötüsüyle, 2013’ün müzik açısından önemli yedi ânını sıralıyorum.

7. Miley Cyrus
2012’den 2013’e geçerken Miley Cyrus’un kim olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Bilmemi gerektirecek bir durum da olmamıştı. Ve bir anda, yılın ortalarına doğru, herkesin ağzından onun adı çıkmaya başladı. MTV Müzik Ödülleri töreninde gerçekleşen ve pek de ilgi çekici olmayan bir performans tüm internet âlemini (Facebook, The Daily Mail, Buzzfeed) elleri üzerinde taşır oldu. Bir kez daha, kadın bedeninin müstehcen olup olmadığı üzerine kafa yormamız istendi bizden. Cevap olarak “hayır” diyoruz, tabiî satır aralarında Miley Cyrus’un tüm bu reklam sayesinde inanılmaz zengin olduğunu da belirterek. Bir erkek olarak, feminizmin ne olduğunu tam anlamamın mümkün olmadığı söyleyebilirsiniz bana. (Anlıyorum.) Ama, kadınları kapanmaya ya da cinselliklerinden utanmaya zorlamanın feminizm olmadığını da biliyorum. Aynı müziği gibi Cyrus da özel biri değil ve kendisini yok saymalı.

6. The Frontman: Bono
Herhâlde yılın en iyi kitabı Harry Browne’un yazdığı The Frontman: Bono (In the Name of the Power olmalı. Benim U2’nun solistine dair hissettiğim hoşnutsuzluk şaka yollu başlamıştı ama yıllar geçtikçe, Bono’ya atfedilen o kutsallık da gitgide çürütülür oldu. Grubunun en sert estiği yıllarda ileri derecede vergi kaçırmış, tek bir şapka için özel bir jet kiralamış ve bir de kendi başlattığı ONE adlı yardım kampanyasına, toplanan bağışların sadece yüzde ikisini vermiş olduğu gerçeklerini korkunç müziğinin yanına ekleyelim. Bu kitabın yayınlanmasının vakti gelmişti!

5. Swans İstanbul konseri
Bu yıl 35 yaşın yanlış tarafında, yani 30’dan ziyade 40’a yakın olan tarafında durmaya başladım. Hayatımın yarısını geride bıraktım ama onunla tam olarak ne yaptım ki? Aslında bir sürü havalı şey yaptım ama neyse, konu o değil. Michael Gira’yı yılın en ilham verici performansını gerçekleştirirken izlemek nasıl da rahatlattı! Neredeyse 60 yaşına gelmiş bu adam, grubunu toplayıp bir kez daha yollara (“Bakacak bir ailem var benim” demişti çok sevgili arkadaşım Simon Johns’a) koyulmuştu. Neredeyse baştan sona, sürekli yükselişe geçen orijinal müziklerinden oluşan 3 saatlik performansları, 2013’te utanç içinde izlediğim tüm post-rock ekiplerini geride bıraktı. Esasında yaşlı olmak O KADAR DA kötü değil.

4. Perfume Londra konseri
Şişko, bembeyaz tenli ve kelleşmekte olan heteroseksüel bir Liverpoollu olarak, kadınlardan oluşan, Japonyalı pop üçlüsü Perfume’a duyduğum hayranlık kuşku uyandırıcı ve hattâ biraz ürkütücü olabilir. Evet, kabul ettim işte. Kendimin bu kadar farkında olmam bir tür sakatlık sayılabilir ama yine de geçen yaz grubun konserine gitmek için 3000 kilometrelik yol kat ettim. Amma konserdi ya! Biletlerin neredeyse sudan ucuz, 10 pound olduğu (180 pound da uçağı ekleyin) konserin bir eşi benzeri daha yaşanmamıştır. Yine benim gibi yaşlı, şişko, beyaz tenli ve kelleşmekte olan indie çocuklar ile gotikler, punklar ve Japonya’dan gelmiş öğrencilerin arasında bulunca kendimi, haklı olduğumu anladım. Yıllardır söylediğim gibi, Perfume hâkimiyeti ele geçirecek!

3. Korg MS-20 Mini
Müzik dünyası, hem tüketici hem de üretici açısından bu kadar hızlı bir şekilde değişirken analog akımın bir kez daha moda oluyor olması gerçekten ferahlatıcı bir his. Plak satışları 2008’den bu yana yediye katlandı ve bunun yüzde 20’lik bir kısmı son iki seneye ait. Aynı şekilde, analog synthesizer’larda da bir canlanma oldu. Önce sürpriz bir şekilde Stylophone yeniden ortaya çıktı, üç yıl önce de Korg’un Monotron’u geldi. 2013’ün getirdikleri bir dolu şey arasında ise Korg MS-20 Mini, elbette ki apayrı bir yerde duruyor. Neredeyse tıpatıp aynı devre sistemi ve 1970’lerin klasik endüstriyel görüntüsü ile bu alet olağanüstü bir başarı… Yeni bir Apple laptoptan daha ucuz olduğu da düşünülecek olursa, geriye herhangi bir bahane kalmıyor.

2. Dave Grohl’un SXSW konuşması
Dave Grohl orta karar bir davulcuyken, başkasının yeteneği üzerinden ünlü olmayı başarmış ve sonrasında da kayıtsızca gidip grup kurarak ortalığa sızmıştı. Buna rağmen ne zaman katıldığı bir televizyon programında (zaten baştan kimsenin izlememesi gerek) o aptal, sakallı suratını oynatarak ilkokul çocuğu gibi konuşmaya başlasa, söyleyecek çok önemli sözleri olduğunu düşünüyor herkes. South by Southwest’teki konuşmasını okuyunca görüyorsunuz ki hiçbir sözü söylenmeye değer değil ve hiç olmamış da. Bu yine de internettekilerin yüzde 80’inin, Grohl’un modern zaman filozofu olduğunu iddia etmesine ve aylar boyunca konuşmasından bazı bölümleri paylaşıp durmasına engel olamadı. Bu da çoğu insanın müzikten hiç anlamadığına dair uzun zamandır duyduğum şüpheleri haklı çıkarmış oldu.   

1. Pussy Riot üyelerinin hapisten çıkması
Bu yılın en popüler konulardan biri de “yöneten sınıf tarafından kandırılmak”tı. Birinci, ikinci ve üçüncü dünya ülkeleri, birbirleriyle benzer şekilde, ifade özgürlüğüne baskı uygulayarak, protestocuları şiddet yoluyla engellemekten ve muhalifleri hapse tıkmaktan büyük bir zevk alıyor gibiydi. İngiltere’deki üniversitelerden Gezi Parkı’na, İstanbul’dan Ukrayna’ya, Filipinler’e kadar her fırsatta canımıza okuması için polise kraliçelerden, başbakanlardan ve diğer sermaye büyükleri tarafından tam destek verilmişti. Ülkelerinin bayraklarına sarılan herkesin Stockholm sendromundan mustarip olduğu kesin. Pussy Riot üyeleri kilisede bir pop şarkısı söyledikleri için, 2013’ü Rusya’nın ağır çalışma kamplarından birinde, dövülerek, aç bırakılarak ve hayatları için korkarak geçirdikten sonra, 23 Aralık’ta af kapsamında serbest bırakıldılar. Grup üyeleri Maria Alyokhina, hapisten erken çıkarılmış olmalarını “reklamcılık hüneri” olarak nitelendirirken Nadezhda Tolokonnikova ise “Putin’siz Rusya” diye bağırdı. Şaşırtıcı. Pop müziğe öylesine âşığım ki…

ÖNCEKİ 2013'te kaybettiklerimize dair... SONRAKİ Oh Be Sonunda, The Ringo Jets
Bu yazıyı paylaş