Benim kurallarım: Glen E. Friedman

Bu yazıyı paylaş
İçerik

Benim kurallarım: Glen E. Friedman

Röp: Leyla Aksu
ÖNCEKİ Künye SONRAKİ Bant Mag. Yayınları ilk kitabını sunar: Oturduğum Yerden / From Where I Am

“Yapmayı umduğumuz şeylerin şu anda kendilerine has bir hayatı olması ve insanları hâlâ etkilemesi inanılmaz; bu bir onur.”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Fotoğrafçı Glen E. Friedman, erken yaşta hip hop ve punk dünyasından arkadaşlarının ve kaykay kültürünün doğuşunu belgeleyerek yaratıcılık ve muhalefet dolu, beklenmedik bir dünyanın kapılarını açan figürlerden biri oldu. Jay Adams, Tony Alva, Stacy Peralta, Fugazi, Black Flag, Misfits, Public Enemy, Beastie Boys ve Run D.M.C gibi isimlerle çalışırken, kariyeri boyunca yakaladığı karelerle karşıkültüre ilham verici ve güncel bir giriş noktası sağladı. Glen E. Friedman yakın zamanda oturup Bant Mag'ın, kariyeri, duyduğu politik sorumluluk, dijital teknoloji ve gelecekteki projeleriyle ilgili sorularını yanıtladı.

Etrafında olanlardan esinlendiğin ve bunları paylaşmak istediğin için fotoğraf çekmeye başladığını söylemişsin. Kaykay, punk ve hip hop gibi altkültürlerin seni çeken yanları neydi?
Tavır, heyecan, ve özgünlük; bunların hepsi benim için yeni ve önemliydi. Benim için hayatî önem taşıyan şeyler oluyordu ve başkalarının da bunları benim gibi görürlerse ilham alacağını ve önemini hissedeceğini biliyordum. Ve belki de bu akranlarım için birşeyleri değiştirirdi, dışarıdakilere daha önce duymadıkları veya görmedikleri şeyler gösterirdim, benim gibi “içinde” olanlar için de olabilecek en iyi fotoğrafları yakalamak oldukça eğlenceliydi!

Fugazi'den Beastie Boys'a bir sürü muhteşem grupla çalıştın. Seni müzik gruplarıyla çalışmaya iten neydi?
Grupların kendileri bana ilham verdi. Müzikleri, idealleri, ruhları; bir parçası olmayı istediğim için ve inanılmaz şeylere tanık olduğumu bildiğim için başkalarını tanıştırmak istediğim yeni şeylerdi. Bunları iyi göstermek ve başkalarını heyecanlandırıp ayartmak, ilgilenmelerini sağlamak benim sorumluluğumdu.

Image


Image

 

Bir sürü önemli tarihi kültürel oluşumun başlangıcında ve doruk noktasında bulunmakla tanınıyorsun. Peki o zamanlarda olanların gelecekte yaratabileceği etkiler konusunda bir fikrin var mıydı?
Özel olduğunu biliyordum; o yüzden bu işi yaptım, o yüzden bu kültürler fotoğraf çekmeye başlamadan ÖNCE de hayatımın bir parçasıydı. Peki sonunda yaratacakları etkiyi bekliyor muydum? Kesinlikle hayır. Bunu sadece umuyordum ve çok daha âni olacağını düşünüyordum. İnsanların her şeyden sonra geriye dönüp bakacaklarını ve olanların, benim o zamanlar hissettiğim kadar önemli olduğunu düşüneceklerini hayal bile edemezdim.

İnsanlar olsun, veya içinde bulundukları altkültürler olsun, fotoğraf çekerken konunla aşina olmak senin için ne kadar önemli?
Kesinlikle çok önemli. Tanıdık olmasaydı, benim önemli bir parçam olmasaydı, çıkardığım işleri kesinlikle elde edemezdim. O kadar basit.

Parçası olduğun bu kültürlerde olduğu gibi senin de çok kuvvetli bir politik kimliğin ve sorumluluk hissin var. Bu anlayış senin için nasıl oluştu ve gelişti?
Değerlerle ilgili bir şey sanırım. Büyüdüğüm zaman, 60'ların ve 70'lerin çocuğu olmak, büyüdüğüm yer, gördüğüm, yaşadığım şeyler; bunların hepsi seni olduğun kişi yapıyor, neyin önemli olduğu konusunda bakış açını şekillendiriyor… İdealizmi, heyecanı, dürüstlüğü çevremin bana hissettirdikleri ve yaptırdıkları sayesinde geliştirdim ve şekillendirdim.

Daha önce altkültürlerin yaşadığı asimilasyon döngüsünden bahsetmişsin. Sence yeni altkültürler hâlâ bir direniş olasılığı sunuyor mu ve şu anda bunu herhangi bir yerde görüyor musun? Hip hop veya punk gibi daha eski yıllara dayanan altkültürler bu potansiyeli hâlâ taşıyor mu?
Bence bu altkültürler doğruluk, müthiş sanat, heyecan, eğlence ve yanında bir sürü de saçmalığı doğuruyor. Ama sonuçta iyi işler ağır bastığı sürece bunu “iş yapmanın bedeli” olarak, bu şekilde işleyen bir toplumda yaşamanın bir parçası olarak görmek lâzım. Kötüyü de iyinin yanında alıyorsun. İyi işler ortaya çıktığı sürece, bazı insanları etkilemeye devam ettiği sürece, insanları hâlâ düşündürdüğü sürece bu iyi bir şey. Günümüzde kültürlerin sömürülmesi beklenilen bir olay. Talihsiz tabiî ki, ama dediğim gibi, iyinin yanında genellikle biraz kötü de geliyor. Asimile oluyor diye bir şeyi yapmayı keser miyim? Tabiî ki hayır; insan yapması gerekeni yapıyor, bu çoğu insan için bir seçenek değil. Yaptığımız bu, ve başkaları bunu sulandırmak istediği için vazgeçemeyiz. Dürüst olanlar asla incelmez ve doğru insanlar gerçeği gördüklerinde ve duyduklarında tanırlar, ilhamın döngüsü devam eder...

Image


Image


Dijital teknolojinin gelişmesiyle aşırı bir belgeleme ve yayma eğilimi olabiliyor. Sence bu altkültürlerin gelişimini etkiliyor mu?
Şüphesiz. Bir yanda her şeyin belgelenmesi hoş bir şey, ama dürüst olmak gerekirse belgelemeye biraz daha az, yerine asıl yaratılana ve yaratılanın kalitesine de biraz daha fazla odaklanmak lâzım! Bu aşırı belgeme bence bazen yaratıcı kültürlerdeki gerçek gelişimi köreltiyor, yaratıcılığı köreltiyor. Ufak bir balık kavanozunda çalışırken insanlar iyi iş çıkarabilmek için ihtiyaç duydukları alana sahip olamıyor. Veya öyle ya da böyle kamera ve basın için gösteriş yaparken ifadenin ve sanatın saflığı bozuluyor. Bu belli, öyle değil mi?

Aslında yer doldurup reklamlardan para kazanabilmek dışında hiç de umurlarında olmayan insanların dinmeyen “içerik” ihtiyacı kesinlikle yozlaştırıyor; sanatı, ilhamı, yaratıcılığı seyreltiyor. Boka yer vererek, bunları belgeleyerek hak etmedikleri bir itibar kazanıyorlar veya lâyık işler ortaya çıkınca, basın yüzünden veya bu kadar bokun belgelenmesi yüzünden biraz yalancı çobanlık yapılmış oluyor. Peki gerçekte ne düşünüyorsun?

Geriye dönüp baktığın zaman yakaladığın karelerin, paylaşmak istediklerinin dayanıklılığı ve yarattığı etki seni şaşırtıyor mu?
Hâlâ öyle olduğunu bilmek güzel bir şey. Yaptıklarımıza verdiğimiz onca emeğin ve gönlün hakkını kazanmanın çok ötesinde devam etmesi ve yaratıldığı ânın dışında hayat bulması, idealleri iletmeye ve etkilemeye devam etmesi çok hoş. Bu bir sanatçının yalnızca hayalini kurabileceği bir şey, olacağını asla bilemezsin. Olduğumuz ânın içerisinde bir şeyler yapıyorduk ve o zamanın içinde insanları etkilemek ve heyecanlandırmak istiyorduk, hiçbirimiz geleceğe bakmıyorduk. Olayların gelişimi çok ilginç, kimse bilemezdi ve kimse bunu düşünmüyordu. Yalnızca bizim için önemli olduğunu bildiğimiz için bu işleri yapıyorduk, kendimizi bu şekilde ifade etmeye ihtiyacımız vardı. İnsanlar sanırım bunu anlayabiliyor ve bu bayağı muhteşem bir şey. O zamanlar yapmayı umduğumuz şeylerin şu anda kendilerine has bir hayatı olması ve insanları hâlâ etkilemesi inanılmaz. Bu bir onur.

Image


Image


Recognize kitabına odaklanacak olursak kompozisyonların sadelikleri ve kuvvetleriyle öne çıkıyor. Peki seni bu kadar değişik içerik paylaşmaya iten neydi?
Pencereden gördüklerim, etrafımda olan, gökyüzündeki güzellikler beni etkiledi ve buna itti. Aynı zamanda sanat fotoğrafçılığında gördüğüm boktan gidişat da beni buna iteledi; bazen moralimi bozuyordu. Çevredeki güzelliği görmek, tamamıyla evrensel bir konudan ilginç, özgün kompozisyonlar yaratma ihtimali ve sonra bunu daha önce kimsenin yapmadığı şekilde yapabileceğimi fark etmek, kompozisyonları “havada” yakalamak benim için daha önce fotoğrafını çektiğim herhangi bir konu kadar eğlenceli ve zorlayıcı oldu. Bir de sanatla ve fotoğrafçılıkla ilgili bir beyanda bulunmak sanat için, genel olarak kültür için yapmam gerektiğini hissettiğim bir şeydi. Buradaki görevim temele indirgemek, baştan başlamak, kompozisyonun, dokunun, rengin, zamanlamanın sadeliğini göz önüne çıkarmak ve sorgulanamayacak ilginçlikte ve güzellikte fotoğraflar yaratmak, inanmayanlara/kincilere, sözde fotoğrafçılara ve fotoğrafçılık sanatından zevk alanlara nasıl yapıldığını ilk basamaktan göstermekti.

Şu anda üzerinde çalıştığın işler var mı?
Birkaç heyecan verici şey var; en önemlisi yeni bir kitabın son rötuşlarını yapmak. Kitabın adı ilk “zine”imden geliyor: My Rules (Benim kurallarım). Birkaç yıldır baskısı tükenmiş Fuck You Heroes ve Fuck You Too kitaplarımın en iyi işlerini birleştirecek ve aynı gün ve gecelerde çekilmiş, daha önce görülmemiş görüntüler de içerecek. Bir de hiç olmadığı kadar büyük olacak; bu kitap bir canavar, 324 kocaman sayfa. Sonbaharda görücüye çıkması için sabırsızlanıyorum.

ÖNCEKİ Künye SONRAKİ Bant Mag. Yayınları ilk kitabını sunar: Oturduğum Yerden / From Where I Am
Bu yazıyı paylaş